Kod

Bloglar
mobilya kulübü
Bloglar
mobilya kulübü
Bloglar
mobilya kulübü
Bumerang - Yazarkafe
Bumerang - Yazarkafe
Bumerang - Yazarkafe

26 Kasım 2017 Pazar

Tutsak



     Bastırıyorum nakaratımı tuz gibi yaralarımın mihrabına. Yankılanıyor şarkım, senin kibirli duvarlarında yalnız başıma dinliyorum sesimi. Çünkü aşk, hayal demekti sevgilim ve sadece bir dilek hakkım vardı benim...

     Öldürdüm artık ötekileri. Çünkü sensizlik bizatihi yalnız demekti.
     Bugünde geçecek, dokunulmaz sanrılarına bir yenisini ekleyecekti. Biz niye harap ettik kendimizi böyle, oysa gecenin bir yalanı yokmuş. Tutkusunda herkes masum.
     Unutmak için binlerce neden uydurmuştum kendime, seni gördüğüm anda...
     Neyse, unut gitsin.

     Sen yine de gittin sessiz bir vedayla. Ben başucunda bekledim aşkımızın kimse çalmasın diye. Bütün şeytanlar biraraya gelse yine de beni baştan çıkaramayacak ki.

     Ellerimi ne zaman bıraktın ve ben bu hale nasıl geldim ? Yanıtını elbette biliyorum, siz yalnızlığı neden sevdiğimi merak edin. Son bir şey sormak isterseniz, mesela son arzum gibi. Ben kimseye güvenemeyecek miyim ?
     Kaderim kaybolmak mı, varsa kaybetmek mi ? 

     Gecelerimde donan yalnızlığımı gün acımasızca yakıyor. Korkuluklarımdan aşıp arkanıza düşüyorum. Görünmez çekimlerin sahte rollerindeyim. İtirafımdır bu, istemiştim kalbini çalmayı. Ama şimdi yakalanan zavallı bir hırsız gibiyim. Kamaşmış gözlerimle ''zaten çalamamıştım'' diye haykırıyorum. Sonra fısıldıyorum benliğime: Zaten yoktu.

13 Kasım 2017 Pazartesi

Rabbim! Bana da bir İnşirah




     Güzel bir yaşantımın olmadığını biliyorum. Her ne kadar: ''Bu sefer düzelteceğim kendimi. Yeni bir 'ben' olacağım.'' desem de... Yaşantıyı, anlamlı ve yaşanabilir kılmak, bizlerin elinde, değil mi zaten ? Gün içerisinde basit ve yapmacık roller içerisinde bulunmaktan yoruldum. Güldükten, gerçekten güldükten beş dakika sonra gülmemin yersiz olduğunun farkına varmaktan yoruldum. Kendi  içimde, kendi zihnimde ve kendi duygularımla boğuşmaktan ve her seferinde de kendime yenik düşmekten yoruldum.

     Şu an yazıyorum mesela: Beni mutlu eden şeylerden biriydi oysa yazmak.. yorulduğumu hissediyorum. Kafamı çevirip odamın içine bakıyorum. Duvarlarda posterler. Ne mutluydum oysa onları duvara asarken.. üstadların, bana 'en' çok dokunan deyişlerini yazmışım duvara. Hepsi de beni anlatıyor, beni anımsatıyor sanki... Kitaplığım! en çok sana bakarken mutlu oluyorum. Sığmayan kitaplarımı dışarıda, soğukta bıraktığın için kızıyorum sana ama.

     Neden bulanık oldu her yer ? Yine mi gözyaşlarım. Yine mi hüzünlü, iki derece miyop gözlerim.

Yoksa..

Çaresizliğin ve bitkinliğin son çırpınışları mı?

     Hemen sağ tarafımda bez gardırobuma bakıyorum. İli senedir bu odadayım ve daha yeni bir gardırobum oldu. Elbiselerimi ilk başta ne büyük özenle yerleştirmiştim.. sigaram ve kuruyan yapraklara bakıyorum. Eh be! benim ağız tiryakim.. artık sen de eskisi gibi etki etmiyorsun bana, neden ?  Acaba sorunum bu mu ?  Her şeyden sıkılmaya mı başlıyorum ? Ya da kendimi mi kandırıyorum ? Kendimi kandırmaktan da çok yoruldum oysa. Bu hayatta en çok kendimi kandırdım zaten...

     Üniversiteye hazırlık kitaplarım el sallıyor bana şimdi de. Olur da sınava tekrar girer, kendimi daha iyi hissedeceğim bir bölümde okurum, diye. Bak! yine kendimi kandırıyorum. Geçmişte kandırdığım yetmemişçesine.

     Kitaplığımın üstünde Kuran-ı Kerem. Hep olmasa da ; içten içe hep ona yönelmek istediğim kitap. Dokunmaya hakkım olmadığını bildiğim için, bakıyorum sadece. Ah bir okusam... Duraksayıp, aklıma bildiğim ayetler geliyor. Hareket etmeden; içimden, o 'en karanlık tarafımdan'

     ''Bana da bir İnşirah!'' diyorum. Ellerim üşümüş. Çalışma masamda bir not:

     ''Bir yere kadar yaşamak güzel.
      ama bir yerde ölüm, güzel oluyor.''
                        -Ümit Yaşar Oğuzcan.
   
     Kim bilir ? Belki de bugün ölümün o güzel olduğu yerdeyim.

11 Kasım 2017 Cumartesi

Baharson




          O hiç kıyamadığın ayakkabılarını giy de gel.
          çimenlere çıplak ayaklarla basacaksın zaten,
          yazık olmayacak ayakkabılarına;aksine ayaklarına dahi bahar-bahçe gelecek,
          öyle bir bahar ki baştan sona çiçekli
          öyle bir bahar ki baştan sona temiz.


     Kalbinle düşünüp beyninle sevebildiğin kadar yürüyebileceğin o yollarda, savrula savrula düşmeden, eski bir buz pateni artistinin en artistik hareketi belki de senden gelecek.

     Öyle hatırlanacaksın.
     Nerede mi ?
     Şu iç günlük ömürde.

     Şu dünyada bir başka yol daha varsa eğer, o yola işte böyle çıkılacak. Kafada başlayan ama kalpsizliğe tahammülü olmayan adımlar gerekecek sana, bana.

     O BAHAR GELECEK!

8 Kasım 2017 Çarşamba

Ben Ölmüşüm




     Kanıyorum. Söz gelişi değil, gerçekten kanıyorum. Şu an bunları ağzımdan,burnumdan ve tüm bedenimden çeşme gibi akan kanlara rağmen yazıyorum. Yazıyorum, niye? Çünkü biliyorum; ağzımdan tek bir kelime çıkmayacak. Dilim lâl olup kilitlenecek. Bu yüzden yazıyorum. Ama bazen kalem bile yazmıyor düşündüklerimi. Yorgun bedenime çektirdiğim gibi, kalemde taşıyamıyor artık beni. Aklıma hep intihar etmek geliyor. Tecrübemde var ama sonuç? Elde var sıfır! Düşünüyorum, niye ölmedim, niye ölemedim... Ölüm, kolay bir şey aslında. İnsan, kendi yaşamına çok kolay bir şekilde son verebilir halbuki. Ümit Yaşar Oğuzcan'ın da dediği gibi: ''Öyle ölünmez, böyle ölünür.'' diyip Galatadan aşağı bıraktığı gibi kendini.

     Ben zaten,
     ben çoktan,
     ben hep,
     ölmüşüm.

     Yaşayıp yaşamadığımı kestiremiyorum bir türlü. Belki de öldüm ve cehennem denilen yerde böyle bir yer ? Durumu bana çaktıran yok belki de...