Kod

Bloglar
mobilya kulübü
Bloglar
mobilya kulübü
Bloglar
mobilya kulübü
Bumerang - Yazarkafe
Bumerang - Yazarkafe
Bumerang - Yazarkafe

5 Haziran 2017 Pazartesi

Tutamaç


                                                                   


                                                                          ...

    Ne çok şey düşünüyordu. Sanki dünya hayatının tüm sorumlulukları omuzundaymış gibi hissediyordu.

    Sigarasını yaktı. İçine çekti, acı acı. Düşüncelere daldı yine. En çokta ''neden mutlu değilim ben'' sorusuna takıldı kendi içinde. Kahkaha patlatıverdi birdenbire. Uzaktan-yakından biri görse, deli bu, derlerdi. ''Kendinle çok çelişiyorsun be!'' dedi, kendine. Evet, gerçekten öyleydi. Kendisine 'gerçekçi' bir insan diyordu hep ve öyle olması gerektiğini vurguluyordu. ''Neden mutlu değilim ben?'' sorusuna da hep bu karşılığı veriyordu; ''Kendinle çok çelişiyorsun be!'' Aşırı duygusal biri kendisi. Hani laf gelişi vardır ya ''Ota boka'' hah! işte kendisi de tamda öyle. Mutlu değilim ben, diyor kendi kendine. Mutlu olamıyorum. Ama sonrada kızıyor kendine. İnanır mısınız, haklı bir kızgınlık aslında. Bu hayatta 'en' çok değer verdiği ve 'en' çok sevdiği kişi, ANNE'si hayattaydı,onun yanındaydı. Abisi de öyle. Eğer şu an hâlâ yaşıyorsa, sebebi de budur aslında. Babası onun için yoktu. Hiçbir zaman da olmadı, olmayacakta. Nefret ediyor, ölmesi için dua bile ediyordu. Orospuçocuğunun tekiydi kısaca. Çevresine bakındığında ya da araştırdığında, annesi olmayan birçok kişi/kişiler vardı. Anne koynunun sıcaklığını hiç bilmeyen, yaşayamayan kişiler... Başını sokacak bir evi de var. Hatta kendine göre çok lüks bir ev yaşantısı sürdüğünü de biliyordu. Karnını öyle-böyle doyuruyordu şükür. Aç kalmıyordu hiçbir zaman. Marka ya da kaliteli olmasa bile, üstüne giyebileceği temiz kıyafetleri de vardı. Bir bilgisayarı ve telefonu da... olmayanlar peki ? Bunların hiçbirine sahip olamayanlar ? Çocuklar! onun en hassas noktası. Kendisi çocukluğunu yaşayamadığı için hep hasretlik çekmişti çocukluğuna ve çocuklara. Resmiyette yaşı ne olursa olsun; akıl yaşı hep üçtü. Çocuk gibiydi. Ama en çok mazlumluğu da çocukların çektiğini görüyor ve biliyordu. Ayaklarında ayakkabıları olmayan; karınları kaç gündür boş olan, anne/babasız olan ve belkide onun gibi çocukluğunu yaşayamayan çocuklar... aslında hiçbirinin çocuk olmadığını kendisi de onlarda biliyordu. Koşup oynayacakları zaman dilimlerinde, hayatı öğrenmişlerdi erkenden. Mücadele etmeyi öğrenmişlerdi. Bu hayatta her zaman 'yalnız' olacaklarını öğrenmişlerdi. Bir kahkaha daha patlattı ve yine kendi kendine ''Neden mutlu değilim ben?'' diye sordu. Gözlerinden yaşlar akmaya başladı ve sonra hıçkırıklı ağlamaya bıraktı yerini. Kendisini böyle de kıyaslayıp, öz eleştiri yapıyordu ve her defasında da ağlıyordu. Evet, evet ama.. benim istediğim... yutkunamadı, sustu. Elleriyle gözyaşlarını sildi  güç bela ve yeniden sigara paketinden bir dal çıkarıp yaktı. İçine çekti acı acı.

    ''Tutunacak bir dal benimkisi'' çıkıverdi ağzından...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder